Eleştirmenlere Sorular 3: Dimitri Haritos

Dimitri Haritos

Film Ekibi /

İlk olarak okuyucularımız için kendinizi tanıtabilir misiniz?

Otobiyografi mi anlatacak doğru kişi ben değilim. Onu festival kataloğunda bulabilirsiniz.

Belki bilmediğiniz, şair olmam. Bunu söyleyebilirim.

Bir eleştirmen olarak ulusal sinema, Hollywood gibi başlıklar etrafında günümüz sineması hakkında neler düşünüyorsunuz?

Sinema canlı bir olgu ama sinemanın öldüğünü düşünen kötümserler var. 1960 ve 70’lerden itibaren sinemanın bittiğini düşünenler var. Bazen mükemmel filmler izliyoruz. Çoğunlukta değiller. Ama zaten kalite hiç çoğunlukta olmadı.

Hollywood açısından bakıldığında, 30 yıl öncesi ile karşılaştırdığınızda ne görüyorsunuz?

Hollywood sinemasını sevmiyorum. Ama istisnaları biliyorsunuz. Bağımsızlar. Bazen Hollywood iyi örnekler sunuyor. Ama bunlar benim yararlı sinema olarak adlandırdığım filmler değil . Benim için sinema sadece eğlence değil. Eğlence olabilir, ama temel rolü bu değil. Örneğin, Irak Kürdistan’ı ile ilgili yarışmalı bölümdeki filmi izledim. Jüri başkanı ne düşündüğümü sordu. Yararlı bir sinema örneği olduğunu söyledim. Gişe için değil, insanlar için yararlı bir sinema.

Sinemanın rolünü yararlı olarak tanımladınız.

Temel rolü bir sanat olmaktır. Kaçıncı sanat olduğunu bilmiyorum, ama kesinlikle bir sanat.

Sizce genel olarak sanat nedir? İnsanları düşünmeye sevkeden…

Tüm sanatlar, görsel olanlar, edebiyat, müzik, duygular uyandırmalı. Düşündürtmeli. Bu sadece sinemanın tekelinde olan bir şey değil. En popüler olanı sinema. Bu yüzden insanlar için yararlı olma rolü de var.

Hollywood’un ulusal sinemalara olan etkisi nedir?

Katastrofik. Taklit. Taklidin her türlüsünden nefret ederim. Yunan sinemasının amacı Amerikan sinemasını taklit etmek değil. Mümkün değil. Geleneğiniz, mekanizmanız ve paranız yok. Hollywood, bir endüstri. Sanatla pek işi yok. Koltuğunuzdan kalktığınızda, gördüklerinizin tümünü unutuyorsunuz. Yunan sinemasında Amerikan sinemasını taklit etmenin belirtileri var. Yeni kuşak Amerikan filmlerini taklit etmeye çalışıyor. Bu aptalca.

Amerikan filmlerini taklit etmenin arkasındaki itici güç ne?

Çok yetenekli insanlar değil. Bakış açılarını daraltıyorlar. Şu anki çağdaş Yunan toplumunun kafası kötü bir şekilde karışmış durumda. Yeni kuşak sinemacılar çağdaş Yunan toplumunun yüzünü arıyorlar. Neredeyse yüzde doksan beşi aynı zamanda senaryo yazarı. Yeni kuşak sinemacıların amaçları yok. Kimlikleri yok. Seks, uyuşturucu gibi konuları anlatıyorlar. Daha çok provoke edici bir şekilde. Uyuşturucu ile ilgili gerçek durum ne, genç insanların uyuşturucuya yönelmelerinin nedenleri ne, bunlarla ilgilenmiyorlar. Bu arada Safe Sex filmini duydunuz mu? Tam bir milyon altı yüz bin seyirci izledi. Yunanistan için bir rekor.

Yunan sineması için bir utanç.

Kesinlikle size katılıyorum. Her iki yönetmen de yetenekli. Diyalogları çok iyi. Ama parayı tercih ediyorlar. Böylece Safe Sex gibi aptalca şeyler yapıyorlar. Onlara, mükemmel filmler yapabilirsiniz dedim. Onlar da bana, biz Aristofanes’in yolundan gidiyoruz dediler. Çok saçma. Her şeyden önce Aristofanes bir şairdi. Sosyal eleştiriler yazıyordu. Olay sadece seks değildi.

Bizler, Theo Angelopoulos’u ve filmlerini iyi tanıyoruz. Aynı zamanda geçen sayımızda Pantelis Voulgaris ile ilgili bir yazı ve kendisiyle yapılan bir söyleşi vardı.

Voulgaris ve Angelopoulos birbirinden çok farklılar. Angelopoulos, Yunan sinemasının en iyi elçisidir. Ama o Yunan sineması anlamına gelmiyor. Yunan olan şeyleri idealize ediyor. Gerçekçi değil. Şiir değil, ama şairane bir şekilde anlatıyor. Voulgaris bambaşka. Belki Angelopoulos ile aynı sonucu elde edemiyor. Basın toplantısında söylediğimi tekrar edeyim: Angelopoulus, Akira Kurosawa’nın durumunda. Kurosawa’yı, Japon izleyiciler ve eleştirmenler gerçek bir Japon yönetmen olarak görmediler. O uluslararası bir yönetmendi.

Genç kuşak yönetmenler hakkında ne düşünüyorsunuz? Hollywood’u taklit etmeyenler…

Yunan sinemasında yeni bir yol bulmaya çalışıyorlar. Konstantinos Yanaris, Papayadopoulos, Katerina Vangelakou gibi. Hepsinin ismini şimdi hatırlamıyorum. Bunlar dışında kısa filmcilerden büyük beklentilerimiz var. 1990’larda bazı isimler oldukça ümit verdi. Eğer bana biri, Yeni Yunan sineması ne diye sorarsa, kısa filmciler diye yanıtlarım. Onlar özgürler. Gişe sorunlarından ve bunun sonuçlarından bağımsızlar. Yapımcı sorunları yok. Hiçbir yapımcı onlara müdahele edemez. İyi örnekler var. Drama’da 26-27 yıldır kısa film festivali var ve mükemmel örnekler görüyoruz. Belki de bu dönemde ne olacağı burada saklı. Bildiğiniz gibi para yok. Yunan sinemasındaki tek yapımcı Yunan Sinema Merkezi. Eğer TV’ye uygun bir film çekecekseniz, özel bir yapımcı bulma olanağınız daha fazla. Televizyonun neyi tercih e_ iğini biliyorsunuz. Burada, ulusal yarışmanızda [İstanbul Film Festivali’ndeki ulusal yarışmadan bahsediyor] bazı örneklerini görüyoruz.

Örneğin Hangileri?

Size doğrudan bir yanıt vereceğim. Ben politik ve kültürel dergilerde sinema üzerine yazıyorum: Andi (Anti). Şimdi yeni bir yazı yazacağım, tıpkı 2001 yılındaki İstanbul Film Festivali’nin ardından yazdığım gibi. Ulusal yarışmada yer alan filmleri yazmıştım. Bu sene de aynısı yapacağım. Daha sonra Yunanca’dan İngilizce’ye çevirip, yazıyı festivale göndereceğim. Bana adres verirseniz, size de bir kopyasını gönderirim. Bu arada, dün akşam gösterilen son Türk filmi hangisiydi.

Hangisi?

O Şimdi Asker. Eğer üç ya da dört saat daha çekilmiş olsaydı bir TV dizisi olabilirdi. Öyle değil mi?

Özellikle bu dönemde eleştirmenin ve eleştirinin sinemadaki rolü, işlevi ve görevleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sizin ülkenizde neler oluyor bilmiyorum. Ama bizde olanı söyleyebilirim: Bir yıldız, üç yıldız, beş yıldız… Ve şu kısalıkta [10-15 satırlık bir uzunluğu gösteriyor] bir eleştiri. Bu eleştiri mi? Gazetelerin editörleri, uzun yazı yazılmasını engelliyorlar. Kimsenin onları okumadığını söylüyorlar. En çok tanınan Yunanlı eleştirmen en ciddi diye bilinen gazeteden onbeş yılın sonunda kovuldu. Çünkü, sadece yıldızlar vererek ve beş-on satır yazarak bu işi yapamayacağını söyledi. Bunun dışında bir sinema dergimiz var. Cinema adında. Daha ciddi olmasını beklersiniz. Ama tamamen Amerikan haberleri ile dolu bir dergi.

Bu durumda, bir eleştirmenin ve eleştirinin misyonu ne olmalı? Neler yapılabilir?

Reklamlar. Bunlar başarılı olanlar. Ben bu konuda biraz kötümserim. Belki de gelecek, yeni şeyler getirecek.

Festivaller hakkında ne düşüyorsunuz? Özellikle alternatif sinemanın gösterimi ve desteklenmesi anlamında.

Yunan tarihinde bir söylence var. Neden söylence olduğunu, söyledikten sonra anlayacaksınız. Yunanistan’da 400 yıllık Osmanlı egemenliği döneminde insanlar, çocukların kaçırılıp, gizli okullarda onlara Osmanlı alfabesinin öğretilmesinden korkarlardı. Artık gizli okullar yok. Şu anda festivaller, sinemanın gizli okulları. Periferik festivaller özellikle. Cannes, Venedik gibi büyük festivaller değil. Sizinki gibi, Selanik gibi. Ve sinema kulüpleri.

Sinema kulüplerine gidiyor musunuz?

Yaklaşık yetmiş beş sinema kulübü var Yunanistan’da.

Neler gösteriyorlar?

Yarıdan çoğu Amerikan filmlerini gösteriyor. Nedenini biliyorsunuz. Gelir elde edip diğer tür filmleri göstermek için.